Filiz BAHÇIVAN: DİLLERDEN DÜŞMEYEN ŞARKI DIŞ MİHRAKLAR
DİLLERDEN DÜŞMEYEN ŞARKI DIŞ MİHRAKLAR
Kaç zamandır dolarla yatıp, dolarla kalkıyoruz. Öyle ki neredeyse insanların göz bebeklerinde dolar amblemi görecek kadar kafayı takmış durumdayız. Sosyal medyada, evlerde, sokaklarda beddualar, küfürler havada uçuşuyor adeta. Kimlere mi? Tabi ki dış güçlere. Yok efendim, tüm suç dış mihrakların. Günah keçisi dış güçler. Ülkede ne kötü gittiyse aynı cümleye sığınılıyor. Birileri bomba patlatıyor, dış güçlerin oyunu. Öğrenciler eylem yapsa, dış güçlerin oyunu. Ekonomi sıkıntıya girse, dış güçlerin oyunu. Eski Türk filmlerinde oynayan kötü karakterli jönler gibi her olayda karşımıza çıkıyorlar. Neyin nesi bunlar ve bizimle ne dertleri var? Kenar mahallelerin baskıcı teyzeleri gibi, her şeyimize burunlarını nasıl sokuyorlar. Dış güçlerden kastedilen diğer ülkeler olmalı. Yani dünyamızın acımasız ülkeleri. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail. Türkiye'de kötü giden her şeyin baş sorumlularıdır onlar. Kendileriyle baş edilmeye çalışılır ama baş edilemez. İyi olan her şeyi kötüler. Durmadan vurgundan, soygundan bahseder yolsuzluk yapmamıza neden olur, rüşvete sürükler. Ülkede iç karışılık çıkarır. Geçim sıkıntısının, yüksek döviz kurunun, faizlerinde nedenidir. Her ülkeye bulaşmaz. İşine yarayacak olan ülkelere musallat olur. Hep ülkenin kötülüğünü ister. Onlar istedikçe de ülke kötüye gider. Dillerden düşmeyen bir şarkı ve akıllarda kocaman bir soru işareti. Dış mihraklar bir şehir efsanesimi, gerçekten var mı? Tabii ki vardır. Hep vardı ve hep olacaktır. Bunlarında birçok örneğini yaşadık gördük. Yaşamaya da devam ediyoruz. 27 Mayıs 1960 Darbesi, 12 Eylül 1980 Darbesi, 12 Mart, 28 Şubat vb darbelerin hepsinde de dış güçler'in ABD'nin parmağı vardı. Her seferinde toplumsal anlamda kutuplaşma, birlikteliği baltalama ve bölünmeye zemin hazırlama oldu. Başta PKK olmak üzere bir çok örgüt onların oyunun bir parçasıydı. Amaç, Türkiye'yi bölmek, parçalamak! "Batı" denilen haçlı dünyası'nın Ortadoğu cığrafyası için 100 yıl önce planladığı "Büyük Ortadoğu Projesi"nin uygulanmasının ardından milyonlarca Müslüman öldü, birçoğu evinden, yurdundan perişan edildi. Ülkemize de yapılmak istenen tam da budur. Biz halk olarak dış güçlere karşı omuz omuza verip hiçbir oyuna, hiçbir tezgaha gelmeden birçok oyunlarını bozduk. Amaaa dış güçler denen iblis familyasının en büyük oyunu, bize uyguladıkları ekonomik operasyon. Ve ne yazık ki halk'ın bu konuda yapabileceği en fazla birkaç dolar yakmak sokaklarda. Yerlere kola dökmek, bazen de siyah çelenk koymak elçilik kapısına. Biz bugüne dek elimizden geleni yaptık. Yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz. Yapamadıklarımız ise devlet'in maharetine kalmış. "Ekonomiyi düzeltmek gibi. Bu da ne kadar mümkün işte orası biraz muamma. Neden mi? Nedenini gelin hep birlikte sesli düşünelim. Terörle mücadele için milyarlarca lira harcadık, harcamayada devam ediyoruz. Ekonomik karşılığı var mı, yok. Altyapı yatırımları, yol vs bize para kazandırıyor mu? Hayır. Suriyelilere 30 milyar dolar harcanmış, ekonomimize bir faydası var mı? Yok. Ve buna benzer daha birçok gereksiz harcamalar. Hadi bir örnek daha vereyim size. Devlet. Bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak, 500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir. Bir süre sonra düşünülür. Peki, talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak? Bir planlama birimi kurulur. Planlamayı yapmak üzere, 750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır. Bir süre sonra. İşleri yapıp-yapmadıklarını nasıl kontrol edilecek? diye düşünülür. Biner TL maaşla, iki denetmen işe alınır. Biri denetim yapar. Diğerleri raporları yazar. Bir süre sonra. Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek? Tartışılır. Karar verilir. Bin 500'er TL maaşla, bir mali müşavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır. Bir süre sonra, peki bunlardan kim sorumlu olacak? düşünülür. 5 bin TL maaşlı bir müdür, 3'er bin TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır. Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar. Bütçedeki masrafları kısma kararı alınır. Tüm kurumlar kendi içinde inceleme başlatır. Gider kalemleri tek tek incelenir. Boş arazi göze çarpar. Karar verilir. Boş araziye bekçi gerekmez. Ve sonuç. Bekçi işten çıkartılır. Ve buna benzer daha birçok gereksiz harcamaların yapıldığı örnekler sıralaya bilirim. İşte paramız böyle uçup gidiyor. Ekonomimiz bu şartlar altında düzelir mi? Cıksss çok zor. Eee ekonomi nasıl düzelecek? diye sorarsanız, ki bence sormayın. Çünkü ekonomi uzmanı değilim ve buradan ahkam kesemem. Ama şahsi fikrimi sorarsanız birkaç cümleyle özetleye bilirim. Öncelikle Ekonomiyi ciddi anlamda düzeltmek için her alanda planlama gerek. Rüşvetin önünü kesmek gerek. Tükettğimiz oranda üretmekte gerek. Velhasıl-kelam sevgili dostlar dış mihraklar saldıracaklar, bizi yok etmek isteyecekler. Önemli olan biz onlara ne kadar izin vereceğiz.
Kaç zamandır dolarla yatıp, dolarla kalkıyoruz. Öyle ki neredeyse insanların göz bebeklerinde dolar amblemi görecek kadar kafayı takmış durumdayız. Sosyal medyada, evlerde, sokaklarda beddualar, küfürler havada uçuşuyor adeta. Kimlere mi? Tabi ki dış güçlere. Yok efendim, tüm suç dış mihrakların. Günah keçisi dış güçler. Ülkede ne kötü gittiyse aynı cümleye sığınılıyor. Birileri bomba patlatıyor, dış güçlerin oyunu. Öğrenciler eylem yapsa, dış güçlerin oyunu. Ekonomi sıkıntıya girse, dış güçlerin oyunu. Eski Türk filmlerinde oynayan kötü karakterli jönler gibi her olayda karşımıza çıkıyorlar. Neyin nesi bunlar ve bizimle ne dertleri var? Kenar mahallelerin baskıcı teyzeleri gibi, her şeyimize burunlarını nasıl sokuyorlar. Dış güçlerden kastedilen diğer ülkeler olmalı. Yani dünyamızın acımasız ülkeleri. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail. Türkiye'de kötü giden her şeyin baş sorumlularıdır onlar. Kendileriyle baş edilmeye çalışılır ama baş edilemez. İyi olan her şeyi kötüler. Durmadan vurgundan, soygundan bahseder yolsuzluk yapmamıza neden olur, rüşvete sürükler. Ülkede iç karışılık çıkarır. Geçim sıkıntısının, yüksek döviz kurunun, faizlerinde nedenidir. Her ülkeye bulaşmaz. İşine yarayacak olan ülkelere musallat olur. Hep ülkenin kötülüğünü ister. Onlar istedikçe de ülke kötüye gider. Dillerden düşmeyen bir şarkı ve akıllarda kocaman bir soru işareti. Dış mihraklar bir şehir efsanesimi, gerçekten var mı? Tabii ki vardır. Hep vardı ve hep olacaktır. Bunlarında birçok örneğini yaşadık gördük. Yaşamaya da devam ediyoruz. 27 Mayıs 1960 Darbesi, 12 Eylül 1980 Darbesi, 12 Mart, 28 Şubat vb darbelerin hepsinde de dış güçler'in ABD'nin parmağı vardı. Her seferinde toplumsal anlamda kutuplaşma, birlikteliği baltalama ve bölünmeye zemin hazırlama oldu. Başta PKK olmak üzere bir çok örgüt onların oyunun bir parçasıydı. Amaç, Türkiye'yi bölmek, parçalamak! "Batı" denilen haçlı dünyası'nın Ortadoğu cığrafyası için 100 yıl önce planladığı "Büyük Ortadoğu Projesi"nin uygulanmasının ardından milyonlarca Müslüman öldü, birçoğu evinden, yurdundan perişan edildi. Ülkemize de yapılmak istenen tam da budur. Biz halk olarak dış güçlere karşı omuz omuza verip hiçbir oyuna, hiçbir tezgaha gelmeden birçok oyunlarını bozduk. Amaaa dış güçler denen iblis familyasının en büyük oyunu, bize uyguladıkları ekonomik operasyon. Ve ne yazık ki halk'ın bu konuda yapabileceği en fazla birkaç dolar yakmak sokaklarda. Yerlere kola dökmek, bazen de siyah çelenk koymak elçilik kapısına. Biz bugüne dek elimizden geleni yaptık. Yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz. Yapamadıklarımız ise devlet'in maharetine kalmış. "Ekonomiyi düzeltmek gibi. Bu da ne kadar mümkün işte orası biraz muamma. Neden mi? Nedenini gelin hep birlikte sesli düşünelim. Terörle mücadele için milyarlarca lira harcadık, harcamayada devam ediyoruz. Ekonomik karşılığı var mı, yok. Altyapı yatırımları, yol vs bize para kazandırıyor mu? Hayır. Suriyelilere 30 milyar dolar harcanmış, ekonomimize bir faydası var mı? Yok. Ve buna benzer daha birçok gereksiz harcamalar. Hadi bir örnek daha vereyim size. Devlet. Bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak, 500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir. Bir süre sonra düşünülür. Peki, talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak? Bir planlama birimi kurulur. Planlamayı yapmak üzere, 750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır. Bir süre sonra. İşleri yapıp-yapmadıklarını nasıl kontrol edilecek? diye düşünülür. Biner TL maaşla, iki denetmen işe alınır. Biri denetim yapar. Diğerleri raporları yazar. Bir süre sonra. Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek? Tartışılır. Karar verilir. Bin 500'er TL maaşla, bir mali müşavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır. Bir süre sonra, peki bunlardan kim sorumlu olacak? düşünülür. 5 bin TL maaşlı bir müdür, 3'er bin TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır. Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar. Bütçedeki masrafları kısma kararı alınır. Tüm kurumlar kendi içinde inceleme başlatır. Gider kalemleri tek tek incelenir. Boş arazi göze çarpar. Karar verilir. Boş araziye bekçi gerekmez. Ve sonuç. Bekçi işten çıkartılır. Ve buna benzer daha birçok gereksiz harcamaların yapıldığı örnekler sıralaya bilirim. İşte paramız böyle uçup gidiyor. Ekonomimiz bu şartlar altında düzelir mi? Cıksss çok zor. Eee ekonomi nasıl düzelecek? diye sorarsanız, ki bence sormayın. Çünkü ekonomi uzmanı değilim ve buradan ahkam kesemem. Ama şahsi fikrimi sorarsanız birkaç cümleyle özetleye bilirim. Öncelikle Ekonomiyi ciddi anlamda düzeltmek için her alanda planlama gerek. Rüşvetin önünü kesmek gerek. Tükettğimiz oranda üretmekte gerek. Velhasıl-kelam sevgili dostlar dış mihraklar saldıracaklar, bizi yok etmek isteyecekler. Önemli olan biz onlara ne kadar izin vereceğiz.
Hiç yorum yok